Un Değirmenciliğinin Tarihsel Gelişimi

Un Değirmenciliğinin Tarihsel Gelişimi

Değirmenciliğin Ortaya Çıkışı

Gelişmiş veya gelişmekte olan tüm ülkelerde yaşayan insanların değişmez temel ihtiyaçlarının başında beslenme sorunu gelmektedir. Dün olduğu gibi bugün de insan vücudumuzun ihtiyaç duyduğu günlük enerjinin yarısından çoğunu tahıl ürünlerinden elde edilmektedir. Tahıllar içinde ise en çok tüketilen ürün buğdaydır. Ekmek başta olmak üzere unlu mamuller, makarna, bisküvi ve kek gibi ürünlerin temel hammaddesi ise buğday unudur.

Öte yandan, buğday ve un üretimi aynı zamanda iktisadi bir faaliyet alanıdır. Pek çok kişinin normal zamanlarda farkına varmadığı un sektörünün stratejik önemi, kriz anlarında daha iyi anlaşılmaktadır. 2007 yılında yaşanan gıda krizi ve 2008 yılında başlayan küresel ekonomik kriz gıda sektörünün önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Bu çerçevede un sanayisinin iktisadi değeri ve ülkenin gıda güvenliği açısından da ayrı bir önemi ve anlamı vardır.

Aynı zamanda un sektörü binlerce kişi için iş ve ekmek kapısı demektir. Halen Türkiye’de un fabrikalarında 14 bin kişi çalışmaktadır. Daha geniş anlamda buğday üreticilerini, fırıncıları ve sektöre hizmet verenleri, aileleriyle birlikte düşündüğümüzde, un sanayisi doğrudan ve dolaylı olarak milyonlarca kişinin hayatını etkilemektedir. Dolayısıyla un sanayisi Türkiye’nin sosyal ve ekonomik istikrarının da belkemiğini oluşturmaktadır.

Değirmencilik Teknolojisinin Gelişimi

İnsanoğlu yaklaşık on bin yıl önce buğday üretmeye başlamıştır. Dolayısıyla, tahıl tanelerini öğüterek un yapma mesleği olarak tanımlanan Değirmencilik mesleği, uzun ve köklü bir tarihi geçmişe dayanmaktadır. Arkeolojik kazılar, insanoğlunun en erken gelişme gösterdiği teknolojik alanlardan birinin değirmencilik olduğunu göstermektedir. 
İlk insanlar buğday ve mısır gibi sert tâneli tahılları, içi oyulmuş taş havanlarda döverek öğütüyorlardı. Bunların günümüzdeki kalıntılarını, bugün bazı köylerimizde göze çarpan dibek taşları örneklerinde görmek mümkündür. Dövmenin yerini zamanla, dairesel dönme hareketine sahip, taş el değirmenleri almıştır.

Daha sonraları ise Pompei Değirmeni denilen taş değirmenleri kullanılmaya başlanmıştır. Taşların döndürülmesi yoluyla sağlanan öğütme gücü, değirmenlerin bu metotla gelişmesinin önünü açmıştır. Nitekim taşların dönmesini sağlamak için sırasıyla önce insan ve hayvan gücünden yararlanılmış, daha sonra ise rüzgâr ve hidrolik (su) enerji kullanılmaya başlanmıştır. Tarihte bilenen ilk su değirmenlerinin M.Ö. 1. yüzyılın sonlarında Anadolu'daki bazı nehirler üzerine kurulduğu bilinmektedir. Özellikle Karadeniz Bölgesi ile İç Anadolu bölgesi, su değirmenlerinin ilk kurulup, yayıldığı yerler olarak dikkati çekmektedir. Böylece 19. yüzyıla kadar değirmen teknolojisi büyük ölçüde su ve rüzgâr enerjisine bağlı olarak gelişmiştir.

19. yüzyılın ortalarında Macarlar tarafından bugünkü modern değirmenlerin esasını teşkil eden valsler arasında öğütme tekniği geliştirilmiştir. Valslerin icadından sonra, un üretimi sanayi şekline dönüşmüş ve hızla gelişerek bugün 1000 ton ve üstünde buğday öğütebilecek kapasitede modern fabrikalar kurulmuştur. Son olarak, elektronik ve bilgisayar un sanayisine girmiştir. Bugün artık un üretimi, kumanda odalarındaki monitörler yardımı ve elektronik kumandayla yapılmaya başlanmıştır.

Kaynak: www.konyausd.org.tr